Yazar Rumuzu: çınar3734
Eser Sıra Numarası: 170218eser24
EGO
BULAŞICI MI?
Özgüven
azı üzer çoğu zarar. Fakat ego tamamıyla farklı bir konudur. Günümüzde çoğu kez
karıştırılan bu iki kelimeyi aslında ayıran özellikler çok belirgin.
Özgüven
daha da açarsak kendimize olan inancımız. Çekindiğimiz konularda bizi ilerleten
gücün temel yapıtaşı. Peki ego? Ego özgüvenin abartılmış, şımarıklaştırılmış ve
dolaylı yoldan arsızca gösterilmesidir. Özgüven sabır ve alçak gönüllüğü
barındıran, kelimeden çok -veya az kelimeyle- davranışa yansımış halidir.
Egoysa durmadan kendini belli etme, olağan durumu abartma hatta belki olmayanı
var etme çabasıdır. Bu iki temel kavram insanlar tarafından anlamlandırılmasa
da farklı etkilere neden olmuştur. Egolu insanlar toplumda dik yokuş
tırmananlardır. Eğer ki bu özelliklerin biri tutsa onlara ukala demekten
çekinmemeliyiz böbürlenirlerken onların en fazla sadece anti kahramanlar
olduğunu biliriz. Bundan öteye varamayacaktırlar.
Örnek olarak tavşan ve kaplumbağa masalını ele alabiliriz.
Kaplumbağa yavaş ama emin adımlarla ilerlerken tavşan egosuna yenik düşmüş ve
yarış sırasında uyumaya kalkmıştır. Sonuç olaraksa bunun bedelini kaybederek
ödemiştir. Kaplumbağaysa en başından beri tavşanın böbürlenerek kendine yenik
düşeceğini bilmiş ve buna güvenmiştir.
Özgüven yani güvenli insan kendinde olan bilgiyi olumlu
bir sonuç çıkaracak yerde toplumda -kendine hitap eden çoğunluğa- paylaşmaktan
çekinmez korkmaz. Hatta çoğu zaman da adalet de onlar sayesinde olur. Özgüven
bir liderlik özelliğidir. Doğrunun arkasında durmaktan çekinmezler. Özgüven
cesaret ve biraz da doğaçlama barındırır. Ego daha çok bencilcedir. Sesleri
kendileri için çıkar. Farkında olmadan kendi seslerinde de boğulurlar. Aslında
iyi ki de konuşurlar çünkü onlar susunca konuşacak bir şey kalmaz onlara göre.
Bu dünyada bir tek kendileri vardır.
Kendine güven çoğu duygu gibi ailede başlar. Aile içindeki
ortamda yetişen çocuklar iş bölüşmesinde yer aldıklarında kendilerine
güvenlerini belki de ilk defa fark etmiş olurlar. S. Freud’un bir sözünde şöyle
geçer: “ Güç ve güveni hep dışımda
aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar.” Yani aradığımız güven ve bizi ileri taşıyan
güç en baştan beri içimizdedir. Bu ünlü yazarlardan olan Paulo Coelho’nun
Simyacı adlı eserinde olan esas aranılan hazine yanı başımızdadır mesajına
kavuşmaktadır.
Ego yukarıda da dediğim gibi bazen yeteneği abartma bazense
olmayanı dillendirmedir. “Bilgisizliğin verdiği güveni, bilgi hiçbir zaman verememiştir.” Charles
Darwin’in sözünden de anlaşıldığı gibi yeni bilgi yeni boşluklar
getirir. Bilgi bizi delik deşik eder. Haliyle bu iş bizim güvenimizi
sarsmaktadır. Boş bir teneke daha çok ses çıkarır. Bu yüzden olsa gerek cahilin
sesi de fazla çıkar. Hatta bu deyişi fazla uzaklarda aramaya gerek yoktur. Aynı
manayı atasözlerimizde geçen “Havlayan köpek ısırmaz.” cümlesinden de
çıkarabiliriz.
Ego iletişimi katleder. Egolu insanlar kendi özelliklerini
övmeden duramazlar. Ama aslında kendilerini hep en güzel duyguların birinden
–başkalarının iltifatlarından- mahrum ederler. Egolu insanların genelde daha
rekabetçi bir havaya girmesine neden olur. İlk iş “Keşke biri ona ağzının
payını verse!” diye bakmaktan kendimizi alıkoyamayız.
Değeri
yüksek bir toplumda özgüveni tam bireyler yetişir. Kültürü sarsılmış toplumda
ise kişilikler sivrilir ve ben algısı çıkar. Ego’yu oluşturan şey de budur.
Parçalanmış yerde ego çıkar ego da daha çok böler. Kendini bir gruptan
dışlayanlar da egoludur.
Ego
bulaşıcı sosyal bir hastalıktır. Kurtuluşu önce onu kendi hiçliğiyle tanıştırıp
şefkat, cesaret, kendini tanıma ve kabul gerçeğidir.