Yazar Rumuzu: kumru3532
Eser Sıra Numarası: 161214eser01
GERÇEKTE KİMİZ?
“Kim olmadığınızı anladığınızda, gerçekte kim olduğunuz
kendiliğinden ortaya çıkar.” demiş bir yazar. Gerçekte kim olduğumuzun farkına
vardığımızda ise karar bizimdir. Özgüven mi? Ego mu?
Özgüven, kişinin
yapabildiklerinin ve yapabileceklerinin farkında olup buna göre davranmasıdır. Özgüvenli
insanlar, benlik duygusunu yaşayış biçimlerinden uzak tutarlar. Ego ise kişinin
kendinde olmayan özellikleri varmış gibi göstermeye çalışarak, çevresine üstün
görünme çabasına denir.
Ego sahibi insanlar; yapabildiklerini, yapabileceklerini
ve yapamayacaklarını ayırt etmez, her konuda kendilerini en üstün göstermeye
çalışırlar. Çevrelerindeki insanlar tarafından beğenilmek, konuşulmak ve gözde
bir insan olmak onların en büyük arzuları arasındadır. Benlik duygusu, hayatlarına
işlemiş ve fazlasıyla yerleşmiştir. İnsanın en büyük düşmanı egosudur. Egoist
insanlar en çok kendilerine zarar verirler. Kişinin tek düşündüğü kendisi
olunca, işin içine bencillik de girer. Bu durumda hem bencil hem egoist bir
insan benlik duygusu içinde kaybolur. Egoyu, sadece fizik ve bilimle değil, insan
doğası ve gerçekleriyle de ilgilenen ve güçlü görüş ve düşüncelere sahip olan
Albert Einstein, “Optik bir bilinç yanılsaması.” olarak adlandırmıştır. Öyleyse
ego; gerçekliğin sınırında, hayalin ötesinde, yaşamın tam ortasında var olan
bir olgudur. Bu olguyu yaşamak ve yaşatmak kişinin kendi seçimidir. Bu seçim
sadece ego için değil özgüven için de geçerlidir.
Hayatta özgüven ile
ego arasındaki en büyük farklardan biri de bakış açısıdır. Kişi, kendi
sınırlarının farkında olduğunda ve yapabileceklerinin en iyisini yaptığını
bildiğinde işlerini ona göre ayarlar ve bakış açısını belirler. Mesela bir
karınca, asla taşıyabileceği yükün iki katını sırf diğerlerinden üstün görünmek
için taşımaz. Çünkü yapabileceklerinin farkındadır. Karıncanın bütün dünyada
“çalışkanlık” simgesi olarak kabul edilmesinin altındaki gerçek işte budur. Ya
da bir zürafa, boyunun eriştiği ağaçlardan daha yüksekteki ağaçlara ulaşmaya
çalışmaz. Çünkü bilir ki boyu o kadardır ve yapabileceği odur. İnsanların çoğu
ise bu gerçeğin farkında değildir. Yeteneklerinin, imkânlarının yetmeyeceği
işlerle uğraşarak ya da boşu boşuna hayaller kurarak hayatlarını zorlaştırırlar.
Bu konu, usta-çırak arasında geçen şu konuşmayla daha iyi
anlaşılabilir: Çırak,
ustasına sorar: “Ego nedir?” Usta yüzünü buruşturarak çırağına dönüp: “Bu ne
kadar aptalca bir soru! Bunu sadece bir aptal sorabilir.” der. Çırak, allak
bullak olur. Öfkeden kıpkırmızı kesilmiştir. Usta gülümser ve şöyle der: “İşte
ego budur! Eğer sen egonun esareti altında olmasaydın bana kızacağın yerde
neden böyle dediğimi anlamaya çalışırdın.” Bu hikâyedeki ustanın da söylediği
gibi ego sahibi olan insanlar, içine düştükleri egonun farkında değildirler. Sahip
oldukları büyüklük ve bencillik duygusuyla davranışlarının normal olduğunu
düşünürler. Onlara göre kendilerini bu konuda eleştiren, uyaran insanlar
hatalıdır. Kendilerinde bir suç yoktur. Hep onlar haklıdır. Diğerleri ise “ego”
sahibi insanlardır.
Birçok insanda kendilerini her şeyin merkezinde olduklarına
inandıran bir ego vardır. Ego kişide zirve yaptığı zaman kişiyi olduğu yerden
de aşağıya düşürür. Freud şöyle der: “Ego, şahlanmış bir at üzerindeki
şövalyeye benzer.” Bu sözden de anlaşılacağı gibi bizim yapmamız gereken, şahlanmış
atı iyi dizginleyip üzerinde kalabilmektir.
önceki eser / sonraki eser