Yazar Rumuzu: narsis3442
Eser Sıra Numarası: 170217eser03
AYNADAKİ BEN
Karanlık gece yerini maviliğe bıraktığı mavi saatlerden
birinde; ağaçtaki son yaprak yerle buluştu, diğerleriyle birlikte bilinmeyen
bir yolculuğun kollarına kendini attı, son göçmen kuşlar gökyüzünde raks ederek
gözden kayboldular. Ortalığı sağır bir sessizlik aldı, sonbaharın tatlı esintisi
penceresi açık olan penceremden içeriye zarifçe süzüldü ve saçlarımı hafifçe
dağıttı. İçime garip bir his doldurdu. İliklerime kadar mutlu veyahut bir
çocuğun gözyaşları kadar acı bir his…
Mavi saat ve bu garip hissin vermiş olduğu bilinmezlik ile
birlikte; adımlarımı odamdaki ahşaptan yapılma boy aynamın önünde durdurdum.
Kendimi dikkatlice süzdüm. Her an durmadan atan kalbime, bedenimden ayrılmamakta
ısrarcı olan ruhuma hayran olduğumu dile getirmekte hiç çekinmediğimi
söyleyebilirdim. Evet, kendime olan hayranlığım bu tür şeylerden ibaret
olabilirdi.
Ayaklarımda birleştirdiğim gözlerim tekrar yüzüme doğru
çekildi. Yüzümü görmem ile birlikte ürktüm ve bir adım geri çekildim aynanın
önünden. Aynadaki gördüğüm görüntü olarak tıpatıp aynım olabilirdi fakat ruhu
çekilmiş yerine başkası gelmişti sanki. Aynadaki yabancı bana bakıp yüzünü
hafifçe buruşturdu, bu başka türlü bir bakıştı daha çok… Küçümseyici bir bakış.
Bir adım ilerleyip elimi ona doğru uzattım, varlığını
hissetmek istermişim gibi. Ardından daha dokunamadan omzunu geriye doğru çekti,
gözlerindeki soğukluk ruhumu parçalara ayırdı. Karşımda bencil refleksler
gösteren bu yabancıya ne diyeceğimi bilmiyordum fakat zorda olsa “merhaba,”
dedim gülümsemeye çalışarak. Gözünün ucuyla bana baktı karşımdaki yabancı,
ardından histerik bir kahkaha attı. Duvarlardan yankılanan bu ses içimi korkuyla
doldurdu.
“Sen hep böyleydin,” dedi ve yine yüzünü buruşturdu. “Nasıl
yani anlayamadım…” diyemeden, “Sözümü kesme! Konuştuğumu görmüyor musun?” diyerek
bağırdı ve devam etti. “Hepsinden önce saygısız olduğunu söylemeden
geçemeyeceğim.” Kollarını göğsünde birleştirdi. “O kendine güvenen çok başarılı
aynı zamanda mütevazı görünen kişinin arkasında ikiyüzlü korkunç birisi
yatıyor.”
Gerçekten çok şaşırmıştım, dikildiğim yerde durmaya devam
ettim ve omuzumu silktim “Benim hakkımda ne düşündüğünü önemsemiyorum,” dedim
ve devam ettim “Sen veya bir başkası kimseyi önemsemiyorum çünkü ben sizden çok
kendimi tanıyorum; iyi veya kötü kendimi eleştirebilecek kadar olgun bir
insanım. Eksiklerimin, fazlalarımın farkındayım bununla ne övünüyor nede
gocunuyorum. İşte bu sebeple bence herkes kendisiyle ilgilenmeli sanırım sen
insanları eleştirmekten haz duyuyorsun.”
Gözlerinin tam içine bakıyorum şimdi şaşırmış olduğunu fark
ettim alaycı bir bakış yine yüzündeydi. Bana sırtını döndü ve yürümeye başladı
birkaç adım sonra tekli koltuğa kendini bıraktı ve bacak bacak üstüne attı,
kollarını koltuğun kenarına yerleştirdi. Bana bakıyordu şimdi. Farklı bir şey
vardı gözlerinde; kıskançlığın perdelediği bambaşka bir şey…
Yüzüne yerleştirdiği bambaşka bir maskede bu gülümseme
vardı. “Keşke benim gibi olsaydın biraz. Yüzüne takındığın maskeleri,
atabilseydin bir kenara ama öyle değil senin için, sen insanlara kendini böyle
sevdiriyorsun değil mi?” dedi ve donuk bir kahkaha sesi odanın duvarlarında
yankılandı. “Bak!” dedi kollarını iki yana açarak “Ben her şeyi bir kenara itiyorum, aynada
kendime baktığımda kendime daha çok yakın hissediyorum, bu his ile birlikte
benliğimin tadına varıyorum. Sadece ben varım ondan önce de sonra da bir
başkası veya başkaları umurumda bile değil! Kendisini meleklerden üstün gören
ve tanrıya kafa tutan bir günahkârım. Faust’
u bilir misin? İşte ben onun kadar kendini seven ve düşleyen birisiyim ve
bilgiliyim,” dedi. Ruhu kokan cümleler doldurdu bütün odayı, uzun süredir
üstünü maskelediği gerçekler gün yüzüne çıktı tek tek fakat hala beni nereye
çekmek istediğinden emin değildim.
Oturduğu koltuktan keyiflice kalktı ve tam önümde durdu.
Yine o umursamaz, aşağılayıcı ve alaycı tavır sahnede yerini aldı.
Bencilliğinin soğuk nefeslerinin titrek ruhunu içimde hissettim. Gurur yüzünden
bir an olsun düşmemişti. “Demem o ki sevgili yansımam, çıkar artık maskeni de
kendin olan beni yaşamaya bak. Elini uzatsan ulaşabileceğin kadar yakınım ama
bana yalnız sen olarak gelmen gerekiyor ama dur sen söylemden ben söyleyeyim;
sen kendin olmakla o kadar meşgulsün ki beni bile umursamayacaksın değil mi? ” diyerek
yineledi kendini. Kelimeler havada asılı kaldı. Egoist olmak ya da özgüvenli
olmak arasında ince bir çizgi varsa ben şuan o çizginin üzerinde duruyordum ve
ikisinin arasındaki sürtüşmeden doğan fırtınada sağa sola sallanıyordum.
Kafamı sağa sola hayır dercesine salladım. “Hayır, hayır!
Asıl sen yanılıyorsun! Empati yoksunluğu olan, hayranlığa muhtaç ve muhteşemlik
gösterisi yapan ben değilim! Maskesi olan ben değilim sensin! Kendini çok
sevdiğini herkese göstermeye çalışan, kimseyi beğenmeyen gururun ve bencilliğin
harmanladığı bir maske bu. Bunu taktığında kendi boy aynanda dev gibi
görüyorsun kendini, diğer insanları küçümseyerek, sevmeyerek. Hatta bu öyle bir
maske ki bir süre sonra kendini bile beğenmeyecek. Faust’ a gelince onun bencilliği bilgiden geliyor seninki ise
cehaletten, Faust bilgiye karşı
bencildi fakat sen öyle değilsin,” dedim. Havada asılı kalan kelimeler kuş olup
odada havalandı.
Gözlerinde kor gibi yanan öfkesi bu kez alevlendi. “Benimle
öyle konuşamazsın, ne sanıyorsun kendini!” diyerek bağırdı. Elimi havaya kaldırarak
susturdum onu. “Ben ben… Hep sen varsın bu koca evrende değil mi? Varsa yoksa
senin ne hissettiğin ne düşündüğün, aç artık gözünü sadece sen yoksun bu
evrende! Tutkularından peydahladığın bu şey seni bencilleştiriyor aş artık
bunu. Sırf o içindeki boşluğu doldurmak için kendini dünyanın merkezinde
hissediyorsun. Unuttuğun gerçek gözlerinin önünde o boşluk sensin. Sen kendin
ol her şeyinle, kendini böyle sev. Çünkü sen en çok senken güzelsin.”
Gözlerinde bu kez daha önce görmediğim bir şeyin parıltısını
gördüm; şaşkınlık. Ardından yüzündeki
maske kayarak yere düştü, ayaklarının ucuna ve bin bir parçaya ayrıldı kırılgan
ve hassas maske. Her bir parçada Narkissos’un
nergisleri açmaya başladı; ince ve zarif, beyaz ve sarının muhteşem uyumu
ayakuçlarında boy gösterdi. Ruhu kokan kelimelerin yerini nergis kokusu
doldurdu. Bakışlarımı ayaklarından yüzüne doğru çevirdim. Maskeden arınmış yeni
yüzü bana gülümseyerek elini uzattı, tam bu sırada mavilik yerini sapsarı
güneşin ışıklarına bıraktı.
İlk ışıklar aynadaki ben olan bu yeni insanın üzerine vurdu.
Görüntüsü yavaş yavaş güneşin ışıkları ile silinmeye başladı. Aynadan yansıyan
ışık gözlerimi kamaştırdı. Zorda olsa gözlerimi açmaya çalıştığımda aynadaki “ben” in cebine doldurduğu
vaktin çoktan bitip, gitmiş olduğunu fark ettim.
Ve kaldı ki mavi saat yerini sabahın ilk ışıklarına
bıraktığında ben ne Narkisssos gibi kendine
meftun ne de Faust kadar bilgiye
karşı bencil birisiydim. Ben maskenin perdelediği o insanın görünüşü ve Faust’un düşüncelerindeki ideal insan
şeklinin ana fikrinden ibaret; gururunu sol yanına almayan ve onu yanındaki
emanet çantasında taşıyan kişiydim.